Çanakkale Ayvacık bölgesine pek çok farklı mevsimde geldik. Gezecek görecek çok nokta olmasına rağmen aynı noktalara burada gelmekten büyük keyif alıyoruz. Yaşayabileceğim yer midir bilmem ama farklı mevsimlerde buraya gelmekten büyük keyif alıyoruz.
Kültür, doğa, deniz hepsi bir arada..Umarım buralara insanlar akın akın gelmezler. Bunun olumsuz etkisini defalarca gördüm için bu şekilde yazıyorum. Yoksa tekelimizde kalması için değil.. Pek çok güzel yeri geri dönüşümsüz olarak nasıl kaybettiğimizi gördük. Özellikle İstanbul’a yakın bölgeler, Sülüklügöl, Erikli Yaylası ve benzer pek çok yer. Bu tür yerlere gitmeyi seviyorsanız lütfen en ufak bir çöpü (meyve kabuğu dahil) oralarda bırakmayınız ki o güzellik bir sonraki seferde de güzellik olarak kalmaya devam edebilsin.
İşte bölge haritamız:
Her zamanki gibi konaklama yerimiz Küçükkuyu. Pek çok sefer yaptığımız gibi Dedeoğlu Otel‘de kalıyoruz. Teras Otel‘de çok sevdiğimiz bir otel. Ancak denize sıfır olması açısından Biblo’yu düşünerek Dedeoğlu’nu tercih ediyoruz. Küçükkuyu kıyılarının sakinliğini seviyoruz. Denizin canlılığını ve nasıl berrak olduğunu ise ancak görmeniz gerekiyor. Çektiğim bazı fotoğraflarda deniz suyunun var olduğunu anlamak zor.
Gider gitmez deniz kıyısına atıyoruz kendimizi. Güneş batıncaya geziyoruz kıyısında denizin. Hani yavaştan alınca her şeyi çok şey görüyor insan…
Kıyıda gezerken zaman zaman da arka bahçelere daldık. Bu bölgenin mandalinasını çok severiz. Küçük, kokulu..Farklıdır, serinleticidir. Arka bahçelerden zeytin ve meyve manzaraları:
Kasım ayında siyahlar kararmışlar. Ege’nin yağlık zeytinleri yere bile dökülmüşler.
Biblo’nun aldığı keyifin tarifi imkansız. Öyle mutlu oluyor ki bu ortamda. Zaman zaman durup dalgaların sesini dinleme için ara veriyor.
Zamanında batısının batısında Babakale’ye ziyaret etmiş ve güneşi buradan batırmıştık. Kalenin surları arasında yaşadığımız o an halen aklmın bir köşesindedir. Bir geminin pruvasında hissettiğim o anda zamanın nasıl elimden kayıp gittiğini hissettiğim ender anlardandı.
Bu sefer batının batısındaki antik kentleri ziyeret ediyoruz. Gülpınar ilçesindeki Agora alanında bulunan Tapınak’ı şaşkınlıkla geziniyoruz. Apollon Smintheus tapınağı toprağın altından çıkartılan eserler görülmeye değer. Eserlerdeki detaylar bizi büyülüyor. İşte Agora alanındaki tapınakdan kareler:
Henüz bu detayı ve güzel eserler definecilerin saldırısına uğramamış. Korunmasını ve gelecek nesillere de kalmasını diliyoruz.
Hava kararıncaya kadar geziyoruz ve son karemizi de alıp otelimize dönüyoruz.
Akşam Otele dönerek günün yorgunluğunu otelde atıyoruz. O yorgunluk ve açlıkla yemeği çok seviyoruz. Sohbetimizle uyuyan Biblo’yu alıp odamıza çekiliyoruz.
Bu aylarda iki sebeple çok seviyoruz: Birincisi Sakin, ikincisi havası ve denizi çok berrak. Sabah kahvaltı sırasında serin havada ısıtan güneş eşliğindeki dalgaların sesinin dinlendiriciliği…Bir yandan da zeytin ağaçlarının huzuru.
Eve dönüşümüzde kanyondaki suyun berraklığını görmek için Şahindere Kanyonunda yürüyüş yapıyoruz. Biblo küçük patileriyle bir o yana bir yona koşarken izliyor bizi. Kanyonun dar yolu gelince küçük patileriyle daha yavaş ve temkinli adımlar atıyor. Tehlike arttığından ise yine benim kucağımda.
Şahimnderesi kanyonunda kareler:
Bu kadar negatif iyon yoğunluğundan sonra mutlu olmamak mümkün değil. Hepimizin mutluğu sadece yüzlerimize değil, zihnimize de nufüz ediyor. Yaşayabildiklerimize şükrediyor ve ulaşabildiğimiz bu güzelliklerin hafızalarımızda oluşturduğu güzel anılarla evimize dönüyoruz.