Abant zaman zaman kalabalık olsa da kimi zaman oldukça tenha zamanlarını yakalayabiliyoruz. Yaz, kış gelinebilecek doğa harikası. Sadece gölün kendisi değil, çevresinde bulunan yaylalar, Mudurnu ve diğer göller çok fazla aksiyon yapılabilecek bir mekan. Konaklama alternatiflerinin fazla olması da bu bölgede gezi yapmayı kolaylaştırıyor. Gündüz ve gecesi başka güzel. Nemin ve ışık kirliliğinin olmadığı Abant’ta yaptığımız yıldız seyirlerini aklımdan çıkartamam. En iiy diyemem ama samanyolunu ve takım yıldızlarını çok rahat görebiliyorsunuz. Abant
Gölün her daim berraklığı, yüzen balıkların kıyıdan görünebilmesi, yaz kış eksik olmayan yeşili Abant’ın diğer değerlerinden. Ancak yavaş yavaş kalabalıklaşma başlıyor. Bu da kirlilik korkusu oluşturuyor. Umarızki burası da pek çok yere olan aynı akıbete sahip olmaz. Orman şu ana kadar kimseye göz açtırmıyor. Buradaki orman görevlileri gayet sıkı takipdeler ama kültür ilerlemedikçe onlar ne yapabilirler.
Cumartesi erkenden yola çıkıyoruz. Zaten yol 3 saat. Güzel ve güneşli ama soğuk havada keyifle yol alıyoruz. Bolu tünelinden sonra etraf adam akıllı kar kaplı hale geliyor. Abant sapağından saptığımızda yolunun kenarında akan dere ve etraf bize güzel kar manzaraları veriyor.
Kar ortamındaki yaprak sesi de , kuş sesi de olmuyor. Daha çok sessizlik hakim. Bu sessizliğe sadece derenin sesi eşlik ediyor. O da derenin yanına giderseniz. Enfes bir sessizlik hakim ortama. Kışın bu sessizliği bizim ayrı bir hoşumuza gidiyor.
Biblo boyundan fazla kara aldırmıyor. O küçük boyu ile karı yara yara ilerliyor. Zorlandığı yerlerde bir bakışla benden yardım istese de hemen tekrar yere inmeye çalışıyor.
Bu sefer Abant yolun’da yolda giderken aradığımız Dere Pansiyon’da kalıyoruz. Tüm gün gezeceğimiz için burası bizim için sadece kalacak mekanı oluşturuyor. Dere Pansiyon gayet temiz ama lüks değil. Geceleri ise kaloriferler gayet iyi yanıyor.
Otele yerleşiyoruz. Ne biz ne Biblo yerinde duramıyor. Abant’a doğru yol alıyoruz. Göl çevresindeki turumuz başlıyor. Göl çevresi yaklaşık 7 Km.
Biblo donan patlerini önemsemeden doğa aşkı ile geziye güzel başlıyor. Ama ileride olacakları biliyorum “Kızım kucak ister misin?” diye sorduğumda iki ayağı üzerinden kalkacak ve kucak isteyecek. Bir keresinde 6 saat boyunca 850 metre tırmanarak kucağımda taşımıştım. Üstelik kucağımda uyumuştu.
Abant inanılmaz sakin. Nedense kimse gelmemiş. Gölün çevresinde yürüyen başka kimse ile karşılaşmıyoruz. Bir kere kızaklı fayton geçiyor, bir kaç tane de araba. Biblo ise zaman taslalıyoruz çünkü etrafda büyük köpekler bulunuyor. Zararsızlar ama bizimki rahat durmaz diye endişe ediyoruz. Görse küçüçük boyu ile kafa tutar, nasılsa ben arkasındayım.
Tabi çok sürmüyor, Biblo kucağa geliyor. Hem dinleniyor hem de üşüyen patilerini ısıtıyorum. 2-3 KM’de bu şekilde yürüyoruz. Dayanamayıp tekrar yürümek istiyor.
Göl turunu tamamlıyor ve hep beraber hem gölü seyrediyor hem de dinleniyoruz.
Çay ve kahvemizi içtikten sonra hava kararmaya başlamadan otele dönüyoruz. Biblo otele gittikten çok yorullmuş olacak ki yemeğini yedikten hemen sonra uyudu. Nuray’la kitaplarımıza dalıp akşamı tükettik.
Otelin ilgiçn yanlarından biri odalara giden katta ayakkabılarını çıkartıp giriyorsunuz. Bu da ev ortamına yakın bir psikoloji oluşturuyor. Ortam fena değil hani:
Ertesi gün kahvaltı için “Cemil Piknik” gidiyoruz. Enfes bir kahvaltı yapıyoruz. Biblo bol bol yasaklardan yiyiyor. Neredeyse patisi ile ne istediğini işaret ediyor. Böyle olunca bize de vermek düşüyor.
Kahvaltıda epey zaman geçiriyoruz. Hem kahvaltı hem de manzara çok hoşumuza gidiyor. Bu arada Biblo erken başlayan öğle uykusunu uyuyor. Abant’ı son bir kez daha kısadan ziyaret ederek İstanbul’a doğru dönüyoruz. Biblo Abant yolu boyunca Nuray’ın kucağıından yolu izledi. Sonra TEM’e çıkınca her zamanki gibi arkaya geçerek dinlenmeye çekildi.
Tüneli geçtikten sonra yolda bir karış kar yok: