Edremit körfezi, Kazdağları, Çanakkale..Bu bölge en sevdiğimiz bölgelerden biri. O yüzden ne gelmeye doyuyoruz ne de söz etmeye…Kazdağları bereketini bolsu kaynaklarıyla dağıtırken, Ege Deniz’inin en berrak sularını burada görebilmek mümkün. Her mevsim ayrı güzelliklere sahip olan Kazdağlarının büyüleyici etkisini altına girmek çok kolay. Etkisinden kurtulmak ise çok kolay değil. Hani bu bölgeye gelirseniz geride bir şeyler bırakın yoksa bu büyüden kurtulmak kolay olmuyor.
Homeros’un dediği gibi “İda Dağı” “Bin pınarlı, hayvanı ve bitkisi bol olan yer”dir. Kazdağlarının berrak dereleri Edremit körfezini besler. Bu berrak derelerin billur parlaklığı denize de yansır. Deniz’in berraklığı ve bereketliliği büyüleyicidir. Zaman zaman denizi izlerken derinliği fark edemez haline gelirsiniz.
Bayram tatilinden faydalanarak bu bölgeye karar veriyoruz. Otelimizi deniz kenarında şeçiyoruz. Gündüzleri kısmen çalışıp, kısmen okuyup kısmen gezmeyi planlıyoruz. Biblo yolculuğun gündüz boyunca tüm yolu seyretti. Gezmeyi bizlerden daha çok özlüyor. Geziden bir akşam öncesi hazırlığı görüp heyecanlanan Biblo’yu uyutmak çok kolay olmuyor. Bazen diğer eşyalarla kapıya koyduğumuz yatağına yatıyor ve sabahı orada bekliyor.
Otelimiz Küçükkuyu ile Assos arasında yer alıyor. Kaldığımız otel Assos Dedeoğlu. Büyük bir alana yayılmış otel oldukça sakin. Otel odamız fena değil ve ısınma rahat. Otel’in restaurant tarafının denize sıfır olması tam da bizim istediğimizi karşılıyor. Normalde mevsim dışında olduğu dışarıda masa yok. Ancak açık havayı hepimiz (yağmur yağsa bile) seviyoruz. Ricamız üzerine iki masayı bizi kırmadan dışarı alıyorlar. Personel oldukça ilgili. Akşam yemeğinde olan Kılıç balığı ve barbunlar ikramları oldukça iyiydi.
Otelden kareler:
Otelin bahçesindeki zeytinler olgunlaşmış. Olgunlaşan bir kısım zeytin yerlerde..
Ege Deniz’nin manzarasında usul usul esen rüzgar kulaklarımıza fısıldıyor ve temiz Kazdağları’nın bol oksijenli havasını çiğerlerimize dolduruyoruz.
Akşam üstü.. Yağmur çiseliyor…evreyi gezmekten yeni gelmiştikki balkondan gördüğümüz manzara bizi oldukça etkiliyor. Bulutlar arasında kalan batmakta güneşin sıcak ışığı ve yağmurda çıkan gökkuşağı büyüleyici bir manzarayı karşımıza getirdi.
Otelde bulunduğumuz zaman içinde Biblo bahçenin keyfini fazlası ile çıkartıyor.
Otel’in kıyısında zaman zaman ayaklarımızı denize sokuyoruz. Bir akşam üstü kıyıdan bu şekilde gezinirken bir ahtapot ile karşılatık. Önceleri ürkek davranan ahtapot bacaklarını aştığından yaklaşık 70 cm civarını buluyordu. Meraklı ahtapot zaman zaman ayaklarımıza kadar geldi. Bir keresinde neredeyse karaya kadar gelip benim elimi bile sardı. İşte ahtapot’umuzdan kareler:
Çevreyi gezmeyi ihmal etmiyoruz. Adatepe’yi ziyaret etmeden, kahvehanelerine uğramadan Assos’u terk etmek olmaz. Adatepe’den manzaralar:
Adatepe’de Hurmalı Kahve. Adını bahçesinde bulunan hurma ağacından alıyor. Bu mevsimde giderseniz hurmaları kilo ile satıyorlar. İçerisi normal bir kahvehane. Bu samimi havanın bozulmadan kalmış olması etkileyici.
Dut dibi kahvesi hemen meydanda bulunuyor.
Köylerdeki evlerin tamamı taşdan yapılmış durumda. Taşlar bu bölgeden çıkan andezit taşı. Volkanik yapıdaki bölgeden çıkartılan taşlar sadece evlere değil pek çok yerde kullanılmış. Zamanın arnavut taş ustaları tarafından yapılan pek çok ev halen ayakta duruyor. Neredeyse bütün evler iki katlı ve avlu içinde yer alıyorlar. Bu güzel mimari korunarak aynen devam ettiriliyor. Adatepe’den bir kare:
Adatepe’de sokak aralarında yürüyken şarap evleri ve önlerinde müzeleşmiş alanlar görmek mümkün.
Küçük pencereli evler çift kanatlı. Sert geçen kışta soğuktan korumaya yardımcı oluyorlar. Bugün restore edilen evlerde ise birer dekorasyon unsuru olarak yerini almış durumda.
Adatepe girişinde bulunan Zeus Altarını ziyaret ediyoruz. Zeus Altarı’na 800 metrelikbir yolu izleyerek ulaşabiliniyor. Oldukça keyifli bu yolu almak son derece kolay. Zeus için kurbanların kesildiği bu yerden Edremit körfezini büyük keyifle izleyebilir, Kazdağları eteklerini kaplayan ve Ege Denizine uzanan zeytin bahçeleri görebilirsiniz. Bu yerin Zeus ‘un Altarı oldupuna dair aslında somut bir kanıt bulunamamış. Truva’yı gün ışığına çıkaran Alman Heinrick Schileman ve arkeolog Judeick tarafından Zeus Altarı (Sunağı) olarak tanımlanmıştır.
Adatepe’de bulunan Zeytinyağı müzesine uğrayıp bir yeni bir de eski mahsül zeytinyağı almak şart. Buraya gelmişken Zeytinyağı müzesini gezmek ayrı bir keyif. Müze içinde bulunan Dr.Atıf Atilla’nın büyük ustalıkla yaptığı ahşap maketler görülmeye değer.Bu arada gezilen fabrika bugün halen çalışmakta ve satılan zeytinyağları burada üretilmekte.
Çevreyi gezerken Sokakağzı’na (Koyunevi Köyü) gitmeyi ihmal etmiyoruz. Sütlüce koyunda yer alan Sokakağzı’nın tam karşısında yer alan Midilli dikkat çekiyor. Sanki atlayıp yüzmeye başlasanız bir için oradasınız. Sokakağzı’da yağmura yakalanıyoruz. Sokakağzından ilerleyince koyun ucunda bulunan Sivrice Burnu’na erişiyoruz.
Bu arada elbette Assos’a uğrayıp ünlü dondurmalı waffel ve türk kahvesi içmeyi unutmuyoruz. Bademli ve Damlasakızlı Türk Kahvesini tepeye çıkarken solda yer alan kahvede içmenizi tavsiye ederim.
Bir ara bulutlar bize oyun oynuyor ve Kazdağlarının eteğindeyken enfes bir manzara veriyor.
İki gün sonra bizlere Nuriye ve Fahri ve yeğenler katılıyor. Kahvaltı keyfimiz:
Hani olurda sonbahar aylarında yolunuz buraya düşerse mandalina bahçelerinden henüz toplanmış mandalin’lerin tadına bakmadan geçmeyin. Küçükkuyu- Assos yolu üzerinde bahçelerden taze toplanış mandalin’lerden kilolarca tüketiyoruz.
Her keyifli gezi gibi bu gezide sona eriyor ve zorda olsa Kazdağlar’nın büyüsünden ayrılıyoruz. Dönüş yolumuz üzerinden bal almadan gemiyoruz. Özellikle bu bölgedeki narenciye balı’nı almadan geçmiyoruz.
Nuray kardeşim sen ile beyin Murat çok güzel bir uğraşı içindesiniz bizleride sizlerlen beraber geziyormuşuz hissi veriyorsunuz bu başarınızdan dolayı kutlarım bibloyuda çok sevdik yolunuz açık ve huzurlu olsun.saygılar