Yine işlere gömüldük. Uzak kaldık doğdan. İstanbul içinde ufak tefek kaçamaklar yaptık ama şehirdeyseniz o temiz havayı savuran rüzgarı doyasıya hissedemezsiniz, suların aktığı derelerdeki negatif iyonların güzel enerjisini alamazsınız, uzun sahilde kıyıya vuran dalgaların gürleyen seslerini duyamazsınız, en önemlisi de sessizliği yaşamayamazsınız. Biblo özellikle hafta sonlarını iple çekiyor. Eğer bir yerlere gitmezsek de somurtarak oturuyor. Sitede dolaşsak da bu onun için çok da yeterli olamıyor.
Pazar günü çok uzaklara değil ama şehirden uzaklaşmak için Anadolu yakasındaki Kuzey’e doğru yol alıyoruz. Şile, Ağva arasında dolanıp birikmiş negatif enerjimizi boşaltacağız.
Mart ayı olmasına rağmen az da olsa kar var.
İç bölgelerdeçamur ve kar’ı görünce deniz’e doğru yönelmeye karar veriyoruz. Karadeniz iyi bilen biri olarak kükreyen Karadeniz’i bulmayı umut ediyoruz.
Tam da dediğimiz gibi buluyoruz.
Dalgaların sesini kumsala oturup uzun uzun dinliyoruz. Hep beraber gözlerimizi yumuyor, yüzümüzü kibarca okşayan rüzgarın eşliğinde, dalgaların kocaman dalgaların sesini dinlilyoruz. Biz bu hareketi Biblo’dan öğrendik. Ne zaman bir sesi derinlemesine dinlemek istese, rüzgara yönünü döner ve gözlerini yumarak dinler.
Hava kararıyor.. Hani kararmasaydı devam ederdik..Doyamadık ama bahar geliyor yavaş yavaş gezilere başlayacağız..